Kamûs-ı Türkî Kime Aittir? Veri Odaklı ve Toplumsal Merceklerle Bir Okuma
Konulara farklı açılardan bakmayı severim; sözlükler gibi “soğuk” görünen eserlerin bile ardında canlı bir kültür tarihi, insan emeği ve kolektif hatıra yatar. Bu yüzden, cinsiyet kalıp yargılarını pekiştirmemek adına, yazıda “objektif-veri odaklı” ve “duygulanımsal-toplumsal etkiler” odaklı yaklaşımları herkes için geçerli iki analitik mercek olarak yan yana getireceğim. Hadi, birlikte “Kamûs-ı Türkî kime aittir?” sorusunu derinleştirelim.
Kısa Cevap ve Uzun Hikâye
Kamûs-ı Türkî, 20. yüzyılın başına tarihlenen, Türkçeyi kendi iç mantığıyla kavrayıp tanımlamaya çalışan ilk büyük tek dilli (monolingual) sözlüklerden biridir. Müellifi, dilci, ansiklopedist ve aydın kimliğiyle tanınan Şemseddin Sami’dir. “Kime aittir?” sorusu yalnızca kapaktaki isimle bitmez; aynı zamanda metoduyla, etki alanıyla ve kültürel hafızadaki yeriyle de cevaplanır.
Veri Odaklı Mercek: Künye, Baskı, Metodoloji
Önce “objektif” taraftan bakalım. Bir eserin aidiyeti, en basitinden şu somut kanıtlarla doğrulanır:
- Künye ve İmza Sayfası: Dönemin baskılarında müellif adı Şemseddin Sami olarak verilir. Sözlük maddelerindeki üslup birliği ve metodolojik notlar, tek bir yazarın mimarisini işaret eder.
- Baskı ve Nüsha İzleri: Çeşitli kütüphane kataloglarında, kitap sahaf kayıtlarında ve akademik bibliyografyalarda Kamûs-ı Türkî daima Sami ile eşleştirilir. Farklı baskılarda görülen küçük düzeltmeler bile aynı editör zihniyetini sürdürür.
- Yöntem: Sözlük, Türkçe kök ve türetmeleri merkeze alan, yabancı kökenli kelimelerde ise kök–anlam–kullanım üçlüsünü dengeleyen bir kurgu izler. Bu yaklaşım Sami’nin dilde sadeleşme ve sistematikleşme arzusuyla uyumludur.
Bu veriler, “aidiyet”i yalnızca bir isim değil, kanıta dayalı bir ilişki olarak kurar. İmza, katalog kaydı ve yöntem birbiriyle çakıştığında, müelliflik tartışması bilimsel zeminde netleşir.
Toplumsal/Duygulanımsal Mercek: Neden “Bize” de Aittir?
Şimdi de toplumsal ve duygulanımsal etkiler penceresini açalım. Kamûs-ı Türkî yalnızca bir sözlük değildir; Türkçenin kendini “kendi diliyle” anlatma iradesinin simgesidir. Dil, evde, sokakta, türküde, mektupta yaşar; sözlük bu hayatı yakalayıp düzenler. O yüzden eser, müellifine olduğu kadar, kelimelerini ödünç verdiğimiz hayatımıza da aittir.
- Kimlik ve Aidiyet: Sözlük, “Biz kimiz?” sorusuna dil üzerinden cevap arar. Yerel telaffuzlar, halk kullanımındaki anlam katmanları ve atasözleri, okurda “Bu da benim sözüm” duygusu uyandırır.
- Kültürel Süreklilik: Sami’nin maddeleri, günlük hayattan örneklerle destekleyerek yalnızca “karşılık” vermez, kullanım bağlamı da sunar. Bu; kelimenin duygu iklimini, toplumsal bellekteki yerini görünür kılar.
Bu mercek bize, “kime aittir?” sorusunun cevabını genişletir: Elbette Şemseddin Sami’ye; ama bir yandan da okura, konuşura, yani bu dili yaşayan herkese…
Karşılaştırmalı Bir Çerçeve: İki Lens, Tek Manzara
1) Nesnel/Veri Odaklı Yaklaşım
Bibliyografya, baskı tarihi, künye ve metodoloji: Hepsi eserin yazarı ve dönemi hakkında ölçülebilir, doğrulanabilir izlerdir. Bu yaklaşım, yanlış atıfları ayıklar, bilimsel tartışmayı berraklaştırır.
2) Duygulanımsal/Toplumsal Etki Yaklaşımı
Kelimelerin çağrışımları, kullanıcı deneyimi, kültürel yankılar ve dilin gündelik pratikteki karşılığı: Bu yaklaşım, sözlüğün bizi nasıl dönüştürdüğünü, hangi ortak duyguları beslediğini görünür kılar.
Karıştırılan Eserler ve Sami’nin “Kamus Evreni”
Şemseddin Sami, yalnızca Kamûs-ı Türkî ile değil, Kâmûsü’l-A‘lâm (ansiklopedik eser) ve Fransızcayla ilişkili sözlük çalışmalarıyla da bilinir. Bu geniş üretim, kimi zaman kaynaklarda başlıkların karıştırılmasına yol açabilir. Fakat Türkçenin kendi sözlüğü söz konusu olduğunda müelliflik tartışması veri katmanlarında Kamûs-ı Türkî → Şemseddin Sami doğrultusunda sabitlenir.
Neden Hâlâ Önemli?
Çünkü dil, yalnızca iletişim aracı değil; düşünme şeklimizdir. Kamûs-ı Türkî, Türkçeyi Türkçe üzerinden örgütlemeye çalışan bir kırılma noktasıdır. Cumhuriyet’le birlikte hızlanan dilde sadeleşme hareketleri, kurumsal sözlükçülük ve standartlaşma çabaları bu mirasın üzerinde yükselmiştir. Bugün dijital sözlüklerde gezinirken, bir kelimenin kök bilgisini, kullanım örneğini ya da anlam katmanlarını tek bakışta görebilmemiz; Sami’nin kurduğu sözlük mantığının modern teknolojideki yankılarıdır.
Okur İçin Mini Yol Haritası: Bir Sözlüğün Müellifini Nasıl Doğrularız?
- Katalog Taraması: Kütüphane veri tabanlarında eserin künyesini ve yazar bilgisini karşılaştırın.
- Nüsha İncelemesi: Farklı baskılardaki imza, önsöz ve düzeltme notlarını okuyun.
- Yöntem Tutarlılığı: Madde yapısı, atıf sistemi ve örnekleme biçimindeki birlik, müellifliğin imzasıdır.
- İkincil Kaynaklar: Akademik incelemelerdeki atıf zinciri, yanlış eşleştirmeleri hızla eler.
Sonuç: İsim, Eser ve Biz
Kamûs-ı Türkînin müellifi Şemseddin Sami’dir; bu, hem künye hem de yöntem delilleriyle sabittir. Ama bu sözlük, yalnızca bir ismin değil, diliyle düşünen bir toplumun da ortak eseridir. Nesnel veriler aidiyeti gösterir; toplumsal ve duygusal yankı ise niçin önemsediğimizi… İki mercek aynı manzaraya bakar: Dil, hem bireyin hem toplumun evidir.
Sözü Size Bırakalım
Kamûs-ı Türkî sizce Türkçenin hangi yönünü en iyi yakalıyor: kök–ek sistemini mi, yoksa deyim ve kullanımlardaki canlılığı mı? Günümüzde dijital sözlükler bu mirası yeterince taşıyabiliyor mu? Yorumlarda görüşlerinizi, anılarınızı, hatta en sevdiğiniz sözlük maddelerini paylaşın; bu sohbeti birlikte büyütelim.